• john peel destekli, sakin, guzel pop muzikler yapan iskoc gruplardan biri.. 90'larin basina kurduklari chemikal underground adli plak sirketi, mogwai, bis, arab strap gibilerin kariyerlerine basladiklari yer oldu. kendilerinin en buyuk cikisi ise 2000 yilindaki the great eastern adli albumle mumkun olabildi, flaming lips produktoru dave fridmann ile kotardiklari album, o yilin mercury prize'a aday oldu, epey bir ovgu aldi kritiklerden.. flaming lips sevenlerin basucu albumu yapacaklari bir album niteliginde..2002 icinde de hate [all you need is hate adli bir sarki var albumde, ama o kadar hos ki nefret akliniza gelen son sey oluyor dinlerken] adli albumlerini cikardilar.
  • bayraklarinizi hazirlayin, rock n cokea geliyorlar. (bkz: allah allah bu nasil sevmek)
  • sarkıları, melodileri pek bir guzel olan ama bir rock n coke gibi bir rock festivalinde (o da tartısılır ya..) hevesli, gaza gelmis, beklentili seyirci onunde calmaması gereken bir grup. onun yerine huzur ve husu icinde dinlenesi, tasvip edilesi, begenilesi...
  • rock n coketaki performansları gayet başarılı olsa da zamanlama yüzünden pek ilgilenemediğimiz grup.
    sabah sabah insan giremiyor havaya..
  • tam çadırları kurup dinlenecek mekan ararken başlayan ve (aksanlarından anladığım )iskoç olmaları dışında hiçbir şey bilmeden baya dinlediğim harika grup. yaptıkları müzik mükemmeldi.
  • dun gece konserine gittigim inanilmaz bir sahne performansi olan sahane grup. hatunun iskoc aksaniyla yaptigi espriler de cabasi. olsun bi daha gidelim.
  • altı sene kadar önce londra highbury union chapel'da izlediğim grup. peloton albümleri çıkmıştı o sene, ben de capitol satın alana kadar londra'nın tek bağımsız radyo istasyonu olan xfm'de dinleyip almıştım. everything goes around the water, the arcane model, the actress, clarinet en güzel şarkılarıdır albümün kanımca. the arcane model'i an itibarıyla moskova'da ikamet eden bir kuzguncuklu'ya "bak pavement.." diye dinletip kafalamışlığımız bile vardır o yaz.

    union chapel da güzel mekandır allah için ancak bir kilisedir eninde sonunda, akustik sorunlar yaşanır sıklıkla. nitekim bu konserden de pek keyif alamamıştım ses düzeninin boktanlığından ötürü. six by seven diye bir grup vardı o zamanlar, şu anda ne yaparlar bilmem. böyle tabiri caizse sikici * ama seksist olmayan sert bir müzik yaparlardı, girls against boys'un anglo-saksonlaştırılmış hali gibi. alt grup olarak çıkmışlardı, ben de kaçırmış, uyuz olmuştum. bir ara tuvalete gittiğimde yanımda cornershop'tan tjinder'in işediğini gördüğüm halde herifle konuşamamış, iyice uyuz olmuştum. oysa ki "son albümünüz bu memleketten çıkabilecek 3 feet high and rising'e en yakın şey" diye patlatacaktım güzide tespitimi.

    uyuzdum o aralar anlayacağınız, okul da yeni başlamıştı zaten, ev mev hak getire.. 29 ekim 1998 perşembe akşamı kentish town forum'daki mercury rev destekli bob mould konserine kadar sürecekti bendeki bu uyuzluk hali.
  • "gün batımı ve kahve eşlikli dinleniyorsa tadına doyum olmaz" dendiğinde tam anlayamadığım şimdiyse başka türlü dinlediğimde aynı hazzı alamadığım grup. her gün düzenli tüketimi ruh sağlığına birebirdir. güneşi kendileriyle uğurlayınız efendim. kahveyi de unutmayınız.
  • (bkz: emma pollock)
hesabın var mı? giriş yap